1 Mart 2012 Perşembe

Yarının doğası bugünden yaratılır!

Çevre kirliliğinin doruğa ulaşmasında 19. yüzyıldaki Sanayi Devrimi'nin büyük etkisi olduğu doğrudur. Fakat çevre kirliliğinin bu tarihte başladığını zannetmek büyük bir hatadır. Çevre kirliliği çok eski çağlardan beri vardır. Fakat çevre biliminin ve ciddi bir ekolojik bilincin oluşması yenidir. örneğin ormanların bilerek yakılması insanoğlunun çevreye çağlar boyunca verdiği zararın bir örneğidir. Orman yangını, çağlar öncesinde insanların sık sık yakalandığı sinüzit ve antrakoz (akciğerlerde siyahlaşma) gibi hastalıkların başlıca nedenidir. Fakat bunu yapan insanların, bu hastalıkların sebebinin, doğaya kendi elleriyle verdikleri zararlar olduğunu anladıklarını hiç sanmıyoruz. 

Ortaçağ'da da çevre kirliliğinin önemli bir sorun olduğu anlaşılmaktadır. İngiltere'de evlerinin önüne insanların dışkılarını atmaları o kadar büyük bir sorun olmuştur ki 1345 yılında bunu yapanlar 2 şilin para cezasına çarptırılmaya başlanmıştır. 12. yüzyılda ise Fransa'da Philippe Auguste sokaklardaki iğrenç atıkların kaldırılmasını ilk emreden kral oldu. Bunun üzerine dışkılarını akarsulara atan halk kendi ana içme suyu kaynaklarını kirletti. çevre kirliliği hakkında ilk bilinen yasa 1388'de İngiltere Parlementosu'nda kabul edildi. Bu yasaya göre akarsulara ve sokaklara dışkı atılmayacaktı. Yasayı uygulamayan yönetici, o çevrede yaşayanlarca kralın mühürdarına şikayet edilecekti. İnsanların kendi elleriyle doğayı kirletmelerinin sonucunda, kendilerinin gördükleri zararın dayanılmaz boyuta ulaşmasıyla, ancak devlet yasasıyla kendilerini koruyacakları kanaatine vararak oluşturdukları ilk yasa, bahsettiğimiz yasadır. 

   19. yüzyıl sanayileşmesinde ise ortaya çıkan tablo korkunçtur. Tüm sanayi bölgelerinde metalurji ve demir çelik kuruluşları karaları, suları, havayı kirlettiler. Charles Dickens'in romanları, komünizmin teorisyeni Friedrich Engels'in yazıları, Londra'nın kirlenmişliğinin kitaplardaki en bilinen delilleridir. 1930'da hava kirliliğinden Belçika'nın Mosa Vadisi'nde 63 kişi öldü. 1952 yılında ise Londra'da yaşanan felaket çok daha büyüktü. 4000'i aşkın kişi nefes alma zorluğundan, insanların doğayı tahribinin bir sonucu olarak öldü. 

    Günümüzde de durum pek parlak değildir. Belki böyle toplu ölümlere rastlanmıyor ama Dünya Sağlık Örgütü'nün açıklamalarına göre bir milyarı aşkın insan hava kirliliğinin doğrudan tehdidi altındadır. Yıllarca toplanan çöplerin denizlere dökülmesi sonucunda bu pislikten geçmişte ne kadar insanın zarar gördüğünü tespit etmek ise mümkün değildir. Üstelik günümüzde de denizlere çöp dökülmesi şeklindeki uygulama tamamen terkedilmiş değildir. Gerek deniz altı canlılarını öldüren, gerekse bunların vücutlarında zararlı maddeler birikmesine yol açan deniz kirliliği, sonuçta yine insanoğluna zarar vermektedir. Günümüzde, sayamadığımız tüm bu kirliliklerin kanser gibi birçok hastalıkta önemli etkisi olduğu kabul edilmektedir.


Görüldüğü gibi insanlık tarihinde insanoğlunun en büyük düşmanlarından biri çevre kirliliğidir. Kendi ellerimizle yaptıklarımızı –tüm insanlık olarak ne kadar düzeltirsek başımıza gelmesi olası felaketlerden o derece sakınmış olacağız. Bu yüzden ekolojik dengenin sağlanmasına çabalayan tüm kişi ve kuruluşlara bir şekilde destek vermemizin çok isabetli olacağı kanaatindeyim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder